Tüp bebek tedavisinde başarıyı artıran etkenlerden biri de ideal kiloda olmaktır. Kadınlarda beslenme ve kilo durumu üreme sağlığını doğrudan etkilemektedir. Çok sayıda çalışmada optimal kilonu altında(VKİ<19) yada üstünde(VKİ>29) olan kadınlarda doğurganlık etkilenmektedir. Karbonhidrat, protein, yağ, vitamin ve minerallerin aşırı yada eksik alınması enerji dengesini değiştirmekte ve bu durum doğrudan üreme sağlığını etkilemektedir. Uygun beslenme stratejilerinin üreme sistemi üzerine olan olumlu etkileri çok sayıda çalışmada gösterilmiştir. Kişinin kendi bedenine uygun dengeli karbonhidrat, yağ, protein alımı özellikle tam tahıl, meyve, sebze, balık (omega 3) ve zeytin yağı açısından zengin trans yağlardan fakir beslenme fertilite üzerine olumlu etki yapmaktadır. Beta karoten, C ve E vitamini gibi antioksidanların yanındafolat ve kolinler 1-karbon metabolizması üzerinden fertilite üzerine olumlu etkiler yapmaktadır.
Tüp bebekte tedaviye başlamadan önce ideal kilo yakalanmalıdır.Yaşam stili ve alkol, kafein kullanımı, sigara, beslenme alışkanlıkları, pesticidler ve tüm bunlara bağlı endokrin sistemdeki derin etkilenmeler üreme sağlığı üzerinde çok çeşitli etkiler ortaya çıkarmaktadır. Bu noktada anne adayının beslenme koşullarının iyileştirilmesi daha iyi sonuçlar elde edilmesi anlamında öne çıkmaktadır. Protein, mineral ve omega3 bakımından en zengin olan besin balıktır. Haftada en az iki-üç kez balık tüketilmelidir. Kızartma, ızgara gibi pişirme yöntemleri yerine; haşlama, buğulama, fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir. Sebze ve makarnalar çok fazla haşlanmamalıdır. Şeker yerine kullanılan tatlandırıcılartüp bebek tedavi sürecinde bırakılmalıdır. Sigara ve alkol bırakılmalı ve sigara içilen ortamlardan uzak durulmalıdır.Son zamanlarda yapılan çok sayıda çalışmada beslenme koşulları genetik yapıyada etki etmektedir. Beslenme genetik, epigenetikyadaimmunolojik mekanizmalar üzerinden olumlu yada olumsuz etkilere neden olmaktadır. Dolasıylada beslenme ayarlamalarının tamamen kişiye özel kişinin kendi koşullarına en uygun şekilde olması önem taşımaktadır. Artık günümüzde kişinin kendi DNA sına uygun ‘DNA diyet’lerinden bahsedilmektedir.Tüp bebek tedavi süreçlerini etkileyen vücuttaki temel metabolik yollardan kısa kısa ana hatlarıylabahsederken folik asit metabolizması ile ilgili güncel bilgileride aktarmak istiyorum..
1-Folik asit ve Kolin metabolizması
Folik asit (pteroylglutamicacid) suda eriyen vitaminolup B9 vitamini olarakdabilinir.Folikasitin vücutta aktif formu 5-MTHF olup 1-C siklusunda asıl metil verici grubu teşkil etmektedir. Reçete ettiğimiz ilaçlarda yer alan folik asit monopyteroglutamattır. Folik asit bakımından zengin yeşil yapraklı sebzeler, fındık ve badem gibi kuruyemişlerde yer alan folik asit tetrapyteroglutamattır. Folik asit vücuda bu iki formdan birisi olarak alındıktan sonra karaciğerde metabolik yollardan geçip aktif 5-MTFH a dönüşmekte ve bu şekilde DNA ya metil grubu vericisi olarak görev yapmaktadır. Folik asit, hızlı çoğalan ve faklılaşan dokularda DNA ve protein sentezi açısından oldukça önemlidir. Kolin, zaman zaman vitamin J olarak adlandırılır vücutta asetilkolinin yapısı başta olmak üzere hücre membran yapısında ve 1-karbon siklusunda metil grup vericisi olarak görev yapar. Üreme sistemi açısından günlük folik asit ve kolin alımı önemlidir. Folik ve asit ve kolin yetersizlikleri vücutta 1-karbon siklusunun bozulmasına neden olmakta ve bu durum üreme sisteminde embrionun tutunmasından itibaren uzun dönem sağlık sorunları ile ilişkili olabilmektedir. Gebelik öncesi folik asit eksikliği ile ilişkili en bilinen durum nöral tüp defektleri olmakla birlikte aslında konu 1-C siklusu açısından oldukça önemli olup günümüz çocuklarında sık karşılaşılan dikkat dağınıklığı durumları, öğrenme güçlüğü gibi pek çok konu ile ilişkilidir. Peki nedir 1-C siklusununönemi?? Bu konunun temeli epigenetiktir. Epigenetik mekanizmalar ve Epigenetiğin üreme sistemi ile ilişkisi nedir? Epigenetik, DNA üzerinde yer alan genlerin metil grupları eklenerek yada çıkarılarak gen ekspresyonlarının bi başka deyişle gen ifadelerinin değişikliğe uğramasıdır. İşte bu noktada folik asit ve kolin karşımıza çıkar. Çünkü DNA ya metil gruplarının sağlanması temel olarak folik asit üzerinden enzimatik olarak gerçekleşmekte olup bu siklusun adı 1-karbon siklusudur. Eğer yeteri kadar folik asit desteği sağlanmaz ise(vücutta yeteri kadar folik asit kaynağı yoktur) yada bu metabolik yolda genetik olarak olarak bozukluklar varsa DNA’nın metillenmesi için gerekli S-adenozinmetionin(SAM) oluşumu bozulucaktır(şemaya bakınız). Bu durumda genlerin metilasyon bölgelerindeki bozulmalar klinik olarak farklı sorunlara neden olabilecektir. Bu metilasyonproçesinin yetersizliği gebelik ve erken çocukluk dönemlerinde özellikleprefrontal korteks,amigdal ve hipokampus gibi beyin bölgelerini etkilemektedir.Tüp bebek süreci, gebelik yada çocukluktan ergenliğe kadar devam eden dönem de bu bölgelerde yetersiz metilasyongünümüz çocuklarında sık karşılaşılan dikkat dağınıklığı, öğrenme güçlüğü yada pek çok davranışşsal bozukluklarla ilişkili bulunmaktadır.Bu noktada yüksek doz folik asit kullanımında bu bahsettiğim durumlar ile ilişkisiyle birlikte bazı kanser türleri ile ilişkisinden bahsedilmektedir.Bu konu ile ilgili tartışmalar devam etmektedir.Ancak yakın zamanda yayınlanan kapsamlı çalışmalarda optimal dozlarda yapılan folik asit desteğinin otizm spektrum bozukluklarını(ASD) da azalttığı yönündedir.Bu bakımdan prenatal dönemde, tüp bebek tedavi sürecinde ve doğum sonrası bebeklerin gelişim ve büyüme süreçlerinde vücuda yeteri kadar yani optimal dozlarda(fazlası yada azı değil)folik asit ve kolin alımı elzem bir durum teşkil etmektedir. Önerilen folik asit desteği günlük 0,4 mg/gündür. Yüksek dozlarda folik asit kullanımı(5-15 mg/gün)tartışmalıdır ve bazı özel genetik bozukluklar(MTHFR mutasyonları) ve obezite durumlarında önerilmektedir.Aslında bu işin en doğrusu gebelik öncesi hastaların kendi folik asit düzeylerinin ölçülmesi ve kişisel olarak ayarlanması en doğrusu gibi görünmektedir. ‘Fluorescence-basedassays’ bazlı ölçümler bu noktada yetersizdir. Eğer kan folik asit düzeyleri bakılıcak ise ‘liquidchromatography’yöntemi kullanılarak folinicacid (FLA), folicacid (FA, pteroylglutamicacid) and 5-MTHF ölçümleri üzerinde fizyolojik folik asit durumu belirlenmelidir.Sonuçta; tüp bebek tedavi sürecinde hastalara yeterli folik asit ve kolin desteği yapılmalıdır. Ayrıca folik asit bakımından zengin yeşil yapraklı sebzeler, fındık ve badem gibi kuruyemişler tercih edilmelidir.
2-Çöliak hastalığı/Glutensensitivitesive üreme sistemi
Çöliak hastalığı; inflamatuar barsak hastalığıdır. Buğday, arpa, çavdar gibi tahıllarda bulunan glüten adlı proteine karşı ince bağırsağın bir emilim bozukluğudur.Çöliak hastalarında folik asit, yağda eriyen vitaminler, demir, çinko ve B12 emilimi bozulmaktadır. Mikronutrisyonlaroın emilimindeki bozukluk homosistein düzeylerinde artışa yol açmakta bu durum damarlarda pıhtılaşma artışı ve tromboza neden olmaktadır. Çöliak hastalarında mikronutriyon eksikliği dışında rahim iç tabakası da olumsuz etkilenmektedir. Açıklanmayan infertilitesi yada tekrarlayıcı düşük yapan olana kadınlarda çöliak açısından tarama gerekli olabilir.
3. Vücut kitle indeksi ve yağ oranı
Obezite ve aşırı kilo problemi olan kadınlarda doğurganlık yaklaşık %20 oranında düşmektedir. Bu hastalarda hem yumurtalık hem de rahim içi olumsuz etkilenmektedir. Kilolu hastalarda yağ dokusu ekstra bir endokrin organ olarak davranmakta ve vücutta enflamasyonu tetikleyen çok sayıda kimyasal salgılamaktadır. Karın yağ dokusundan salgılanan IL-6, TNF alfa gibi sitokinlerenflamasyonu ve insülin direncini tetikleyici etki yapmaktadır. Sonuçta; obezite insülin direnci ve inflamasyona yol açarak tüp bebek tedavi süreçlerini olumsuz etkilemektedir. Gebelik planlama aşamasında optimal kiloya ulaşılması hem gebe kalma süresini kısaltmakta hem de gebelikte kiloya bağlı ortaya çıkabilecek olası durumlardan kaçınılmasını sağlamaktadır. Hastaların tedavi öncesi uygun diyet+fiziksel aktivite eğer gerekiyorsa doktor kontrolünde kilo kaybı sağlayan medikal tedaviler(GLP-1 Analogları gibi) ile optimal kiloya ulaşmasının sağlanması gereklidir.
4.Yağ asit metabolizması
Doymamış yağ asitleri(omega 3,6) vücutta üretilememektedir. Bu yağ asitleri hücerlerin temel yapı taşlarını oluşturmakla birlikte ve vücutta antienflamatuar etki sağlamaktadırlar.. Omega-3 yağ asitleri bağışıklık sistemini güçlendirmekte ve inflamatuar süreçleri azaltmaktadır. Hücre zarının yapı taşı olarak kullanılan yağ asitleridir ve çeşitli hormonların üretimi için de gereklidir. Vücut, Omega-3 yağ asitlerini kendi üretemez bu nedenle besinler yoluyla alınması gerekmektedir.Omega 3-6 dengesinde önerilen 4:1 oranıdır. EPA ve DHA açısından zengin olan hayvansal kaynaklı en önemli kaynaklar balık ve balık yağıdır. Somon balığı, orkinos, ton balığı, ringa balığı, sardalye, alabalık gibi yağlı balıklardır. Ayrıca EPA ve DHA yağ asitleri, kabuklu deniz hayvanlarında, krill yağında yağında bulunmaktadır.
5. Kafein tüketimi
Kafein esasında çok tüketildiğinde gebelikte embrio için toksik etki yapabilmektedir.Yükske kafein tüketimine bağlı kafein embriopatisi denen bir durum da tanımlanmıştır. Hamile kadınların düşük, düşük doğum ağırlığı ve büyüme kısıtlaması riskini azaltmak için günde 200 mg'dan fazla kafein tüketmemesi önerilir. Yapılan çalışmalar hamilelikte yüksek miktarlarda kafein alımının (günde 6 fincandan fazla kahve) özellikle ikinci trimester düşükleri başta olmak üzere düşük ile ilişkili olabileceğini göstermektedir. Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi (FDA) 1981 yılında yayınladığı görüşünde hamile kadınların kafein içeren gıda ve içeceklerden uzak durmalarını ya da sınırlı miktarda tüketmelerini önermektedir. Aynı kurum gebeliğin ilk trimesterinde kesinlikle kafein alınmamasını önermektedir.
Sağlıklı günler dilerim
Doç.Dr.Cemil Kaya
Haziran 2022